top of page

      Beşerî Bilimlerin Doğuşu ve Teorileşmesi

 

       Beşerî bilimlerin doğuşu ve Allah inancının kaynağı, dinin işleviyle ilgili çeşitli teorilerin ortaya çıkışı, sosyal kelamın inşasını gerektirmiştir. Örneğin psikoloji gelişirken, dinin insanın psikolojik sorunlardan kaynakladığını savunan görüşler, bilimsel gerçeklermiş gibi ortaya çıkmıştır. Bunlardan psikanalizm, tanrı inancını insanın karşılaştığı psikolojik sorunlarla başa çıkmak için başvurduğu bir yol olarak görür. Sosyoloji gelişirken de dinin kaynağını çeşitli sosyal olgulara dayandıran görüşler ortaya çıkmıştır. Evrim nazariyesinin sosyoloji alanına yansımalarını taşıyan bu nazariyeler, vahyi reddeden bir temele dayanmaktadır.

 

       Sosyal bilimlerin gayesi, felsefi bir düşünce veya bir inanç sistemi, bir öğreti ortaya koymak değildir. Din psikolojisi ve din sosyolojisi gibi ilimlerle ilgilenen bir ilim adamı, din, tanrı, hayatın anlamı, varoluş gayesi gibi konularda belli bir inanca sahiptir. İlmî araştırmalar sonucunda elde ettikleri verileri kendi inançları yönünde yorumlamaları da tabiidir. Bilim insanından beklenecek tek şey, aslında,

       - “bilimin amaç ve sınırları içinde kalanlar”  

ile

       - “bunun ötesine geçen inanç alanı” arasındaki ince ve göreli çizginin farkında olmasıdır. Yani ilmî veriler ile indî yorumları; bilimsel bulgular ile nazarî kurguları ayırtmesidir.

 

       İşte sosyal kelam, çoğu zaman sosyal bilimcinin kendi ilmî sınırlılıklarının ötesine geçerek yaptığı tartışmaları, gözlem ve açıklama­nın ötesine geçen yorumları ve teorileri, sosyal kelamın kendi yöntemleriyle yeniden ve sitemli biçimde ele alması gerekmektedir. Sosyal kelam, beşerî bilimlerin ortaya koyduğu verilerden yarar­lanmalı ancak bu alanda ortaya konan teorilere teslim de olmamalıdır.

 

       Dolayısıyla, kelam ilmini beşerî bilimlerle ilişkilendirmek, tek düze bir mecrada gidemez. Bu ilişkinin iki aşaması vardır:

       - bir yandan beşeri bilimlerin ortaya koyduğu verilerden yarar­lan­malı

       - diğer yandan da ortaya konan kurgu ve teorilerin tenkidini yapma­lıdır.

 

       Bunun için sosyal kelam;

       - delil ile iddiayı,

       - gerçeklik ile kurguyu,

       - tanıklık ile önyargıyı,

       - deneysel bulgu ile yorumu,

       - algı ile tahayyülü

       - bilimsel veri ile teoriyi ayırt etmek durumundadır.

 

 

      Çeşitli İdeolojilerin ortaya çıkışlı

 

       Kelam ilmi, XVIII. Asırdan itiabren ortaya çıkan farklı ideolojilere de felsefî temeller açısından cevap verme ihyitacının gereğidir. bireyi top­lumdan soyutlayan ve bireysel özgürlüğü nihaî değer sayan ferdi­yetçi­liğe; bireyin özgünlüğünü kaldıran ve yerine mutlak eşitliği sağlayacağı düşünülen ütopik bir öneri getiren Marksizme ya da doğadaki varlıkların eş-değerliliği fikriyle yola koyulan ama sonunda insan-doğa kutuplamasına varan derin ekolojiye İslami ilimler kayıtsız kalamaz. Bu öğretilerin İslam’ın ilke, değer ve normları açısından ele alınması ve sorgulanması bir gerekliliktir. Bu konuda her ilmin kendi konusu ve yöntemleri ile katkıları olacaktır. An­cak, en temele inildiğinde; kurgusal bir tarihle yola koyulan Marksizm ör­ne­ğinde olduğu gibi bu öğretilerin belli dogmalara dayandığı, belli onto­loji, epistemoloji ve etike sahip olduğu görülür. Bu durum, kelam ilmin yerine getirmesi gereken tarihî bir rolü olduğunu gösterir. O, dinî inancın ve ilahî vahyin, çağdaş dünyanın kültür ve değerlerini nasıl yönlendirip değerlendireceğini aslî bir mesele yapmalıdır.

 

       Sosyal kelam, “kurgusal olana”a karşı “fıtrî olan”ı savunmaktır. Çeşitli teorilerin farklı kurgulara yaslandıkları görülür. Örneğin,

       - bilimsel sosyalizm denen Marksizm,

       - toplumsal ekoloji,

       - Doğa durumu ve sosyal sözleşme kavramlarıyla temellenen libe­ralizm,

       - dinin kaynağına ilişkin dinler tarihi, sosyoloji, psikoloji alanın­da­ki teoriler hep bir kurguya yaslanmışlardır. Her ideolojinin bir tarih kur­gusu olmuştur. Bu kurguların, insan ve toplum gerçekliğiyle uyuşup uyuşmadığını ortaya koymak, ideolojilerin çelişkili yalanlarına kar­şı İslam akidesini savunmak da sosyal kelamı gerektirmektedir.

 

       Sistematik kelam, doğrudan İslam inancını ve dayandığı aklî ve naklî delilleri konu edinir. İslam’ın inanç ve esaslarının tespiti ve temellendirilmesi kadar, bun­ların topluma yansımalarının tespiti de önemlidir. Kelam ilmi, insa­­nın inanması gereken konuların vuzuha kavuşturulmasını amaçlar. İman insanın kendini ve hayatı yeniden anlamlandırmasını; onun bilgi, fikir ve duygu evreninin, hatta aidiyet bilincinin şekillenmesini ve kim­lik kazanmasını sağlar. Tüm bunlar toplumda çeşitli tezahürleri olan olgulardır. Kelam ilmi, İslam’ın varlık ve hayat görüşünü ortaya koyarak diğer İslam ilimlerine temel ve öncü olur. Sosyal ke­lam, bu noktada devreye girer. Sosyal kelam, İslam akaidinin nasıl bir zihniyet ve sosyal yapı inşa etmeye yönelttiğini açıklar. Çağ­daş sorunlarla boğuşan birey­lerin İslam inancının bilgi, değer, top­lum ve medeniyet alanlarında yol göstericiliğini fark etmelerini sağlar. İslam’ın i­nanç, zihniyet ve değerler dizisi olarak hayata ve topluma, te­meller ve ilkeler bazındaki yansımalarını konu edinir. Sosyal kelam, İslam’ın inanç ve zihniyet, ilkeler ve temeller bazında toplum ve hayata aktarılması çabasıdır. Örneğin, tev­hid inancının; tevhid-i rububiyet, tevhid-i ulûhiyet gibi çeşitli yönleriyle ortaya konması yanında bunun topluma nasıl yansıyacağının belirlenmesi de aslında kelam ilminin işlevlerindendir.

 

       Sosyal kelam, felsefî, siyasi, iktisadi cereyanlara İslam’ın cevabını, insanlığın so­runlarına getirdiği çözümleri küllî, usulî bir yaklaşımla ortaya koyar. Fıkıh ilminde islam inancı, fer'î hükümler olarak aktarılırken sosyal kelam bunu ilkesel açıdan, temeller düzeyinde yapar.

 

       Küllî ve usulî yaklaşım, sosyal kelamın sorunları fer’î meseleler; somut tekil sorunlar olarak değil bunların temellerini sorgulayarak ele almasıdır. Meselelere temelden yaklaşması, felsefî temelleriyle ele alma­sı, fer’î çözümlerin dayanacağı usulü ortaya koymasıdır.

 

       Zaman, insanlığın değişim ve gelişim sürecidir. Bu süreçte de gerek tabiat gerekse beşer ve toplumla ilgili yeni veriler ortaya çıkmak­tadır. Bu verileri görmezden gelmek mümkün değildir. Bunun için ke­lam ilmi, günümüzdeki hem doğa bilimleri ile hem de beşerî bilimlerle hem de çağdaş felsefeyle ilişki kurmalıdır.

 

       Sosyal kelam, bugün insanlığın yüzyüze geldiği sorunlara kelam il­­mi açısından yaklaşmaktır. Sekularizm, insan haklarının felsefi te­mel­­­leri, çevre teolojisi gibi yeni konuları İslam inancı ve temel ilkeleri açısından incelemek; sistematik kelamı bu konulara taşımaktır. Bu ko­­­nuları ele alırken günümüzde gelişen (siyaset, bilimi, sosyoloji, psi­ko­­loji, pedagoji, dil felsefesi vb.) beşerî bilimlerdeki verilerden de yarar­­lanmak gerekir. İşte sosyal kelam, sistematik kelamın beşerî ilimler­­le ilişkilendirilerek yenilenmesi yeni bir açılım sağlaması işlevini gö­­rür.

 

       Kelami tartışmaların doğrudan beşerî alana, birey ve topluma yansımaları vardır. Bu onun konusunun gereğidir. Çünkü Yüce Allah ile ilgili her önerme, aslında insanın kendine ilişkin bir tanımlamadır, varlık ve hayat anlayışının nasıl olması gerektiğine dair bir önermedir.

 

       Beşerî bilimlerle kelam ilminin ilişkilendirilmesi, yalnızca günü­müzde ortaya çıkan kavramlar, öğretiler, fikirlerin tahkikini değil aynı zamanda sistematik kelamın meselelerinin ve kavramlarının da yeni verilerle tahkikine hizmet eder. bunun çeşitli öğreneklerle açıklanması yararlı olacaktır.

 

       Bu örneklerden biri, siyaset kelamıdır. Sistematik kelam, itikadi ve felsefi yönüyle siyaset konusuna yer vermiştir. “İmamet” başlığı altında yer verilen bu meselede, kelamcılar, bir devlet başkanı seçiminin gerekli olup olmadığı, bu gerekliliğin şer’î mi yoksa aklî mi olduğu; halife’de ve onu seçecek insanlarda hangi özelliklerin bulunması gerektiği; bi’atın mahiyeti, halifenin görevleri ve yetkileri; onun hal’ini gerektiren durumlar gibi konuları, kendi alanları açısından ele almışlardır. Fukaha da devlet yönetimine ilişkin hükümleri tespitle ilgilenmişlerdir. Günümüzde siyaset bilimi, siyaset felsefesi gibi ilimlerin ortaya çıktığı; bunların sistematik kelamda doğrudan ele alınmayan meseleler içerdikleri görülmektedir. Örneğin, egemenlik; teokrasi, demokrasi, nomokrasi, hukukun egemenliği kavramları bunlardandır. Tüm bu kavramlarla halifelik anlayışının karşılaştırılması, siyasi alana yansıtılmış bir anlayış olarak “Allah’ın hâkimiyeti” kavramının yeniden değerlendirilmesi, kelamın güncellenen bir meselesi olacaktır.

 

       Örneğin, klasik kelamda iman tanımı ve bu tanımda önemli yere sahip iman-amel ilişkisinin tahlilinde çoğunlukla semantik yönteme başvurulurken sosyal kelam, imanın tanımlanması, iman-amel ilişkisinin açıklanmasında din psikolojisinin verilerine de başvurma imkânına sahiptir. İman kavramının tam anlamını bulabilmesi için, psikolojinin, din psikolojisinin verilerinden yararlanmak kaçınılmazdır. Ancak bu şekilde, iman ve inkarın arkasındaki saikler; imanın bilgiden, sözden, yalın bir “doğru” yargısından farkı anlaşılabilir. Ayrıca iman-a­mel ilişkisini nassın semantik incelemesiyle değil, yine imanın psikolo­jik örüntüsünün incelemesiyle açıklamak daha doğru olacaktır. Çünkü, vav harfinin ayrılık mı aynılık bildirdiği tartışması ve münazarası pek de yeterli değildir. Ayrıca irade, özgürlük, kader ve determinizm konularını yine psikoloji ve sosyoloji olmadan tartışmak eskiyi kendi kendine tekrarlamak olacaktır. Bu nedenle sosyal kelam araştırma ve fikrî çaba gerektiren bir ilim olarak karşımızda durmaktadır. Yine dinî hayatta tevekkül, havf ve recânın yalnızca nasların dil ve semantik açıdan tefsiriyle değil aynı zamanda pedagoji ve din psikolojisi açısından da tartışılmalıdır. Ümitsizliğin, inananın ya da insanın gönlünde beliren bir umut ışığının müminin hayatı ve yaratıcıyla ilişkilerini anlamlandırmada ne gibi köklü değişiklere zemin hazırladığı da incelenmelidir. Bu, elbette eğitim ve din psikolojinde önem verilen konulardandır. Ancak gerek din eğitimi ve din psikolojisi gibi ilimler gerekse kelamda bir konuyu kendi hudutları içinde amacı, yöntemleri ile incelemekledir. Her ilmide konunun incelenen yönü, amaç ve yöntemeler kesin olarak farklılaşmakla birlikte, ortaya konan veriler, aynı konu veya kavramın farklı boyutları olarak karşımıza çıkacaktır. Eğer bu bilgiler, kelam araştırmalarında dikkate alınırsa, katkı verici olacaktır.

 

       Anlaşılacağı üzere, sosyal kelamın buradaki tanımı, hristiyan kelamcıların tanımından farklıdır. Çünkü sosyal kelam, kelam olmak için farklı bir muhtevaya sahip olmalıdır. Çünkü İslam’da dinî olan ile kelamî olan aynı çerçeveye tekabül etmemektedir. İslam’da ahkâm ve akaid ayrı kavramlara, ayrı alanlara tekabül etmektedir. Bu bakımdan insan ilişkileri, birey-toplum ve siyasi iktidar arasındaki hukuki kurallar, dinî açıdan ele alındığında teoloji niteliği taşımamaktadır. Çünkü o, tamamen, fıkıh ilminin konusu içinde de kalabilir. Ya da çevre sorunları ve insan-doğa ilişkileri dinî bir yaklaşımla incelenmesi, Hristiyan ilim adamlarınca çevre teolojisi, teolojik ekoloji olarak nitelenebilir. Oysa bu, İslam ilim tasnifi açısından belli bir teolojiye işaret etmeyebilir. Çünkü incelenen konu tamamen fıkıh ilminin kapsamında kalabilir. Oysa bu konunun kelami açıdan da incelenmesi gerekir ve bu, çevre teolojisi dediğimiz şeydir. Dolayısıyla çevre teolojisi, çevrenin dinî öğretiye dayalı bir şekilde incelenmesine ek olarak farklı bir yaklaşımı gerektirir. Bu da kelamî yaklaşımdır.

       Aynı şekilde sosyal kelam da topluma ve birey-toplum ilişkilerine, toplumda mündemiç olan siyasi güç ve kurala dinî öğreti temelinde yaklaşmaktan ibaret değildir. Çünkü tüm bunlar tamamen fıkıh ilminin içerisinde kalınarak da yapılabilir. Bunun sosyal kelam olması için kelam ilminin doğrudan bir uzanımı olması gerekir.

sosyal kelam_aforizma7 copy.jpg

       İkinci olarak, İslam’ın inanç ve esaslarının tespiti ve temellendirilmesi kadar, bunların topluma yansımalarının tespiti de önemlidir. Örneğin, tevhid inancının; tevhid-i rububiyet, tevhid-i uluhiyet; zatta tevhid, sıfatlara tevhid, fiillerde tevhid gibi çeşitli yönleriyle ortaya konması yanında bunun topluma nasıl yansıyacağının belirlemesi de aslında kelam ilminin işlevlerindendir.

cover_U2TN5278AJ.png
cover_U2TN5278AJ.png
cover_U2TN5278AJ.png
bottom of page