top of page
kelam tarihi_onkapak_4bs.jpg

       Kelam tarihi, kelam ilminin doğuşu, gelişimi, ıstılahların ve tartışma konularının ortaya çıkışı, belli bir konudaki tartışma süreci, kelamcılar ve eserleri hakkında bizleri bilgilendirir.

       Kelam tarihi, kelam ilminin doğuşu, gelişimi, ıstılahların ve tartışma konularının ortaya çıkışı, belli bir konudaki tartışma süreci, kelamcılar ve eserleri hakkında bizleri bilgilendirir. Onun, kelam ilmini tanıma açısından önemli katkıları vardır.

       Bir ilmin tarihini yazmak, o ilim alanında meşhur olmuş başlıca âlimlerin hayat hikâyelerini ve isimleri bize ulaşmış eserlerini kaydetmekten ibaret değildir. Dolayısıyla, kelam tarihi de kelamcıların ya da “akâid” eseri yazmış medrese hocalarının biyografilerini vermek değildir. Kanaatimizce, bu biyografiler önemli olmakla birlikte, kelem tarihi konusunda temel bilgilerin özümsenmesinden sonra gelecek ayrıntı bilgilerdir.

       Kelam tarihi, kelam ekollerini anlatmak da değildir. Çünkü, bugün, kelam ilmi yanında bir de mezhepler tarihi ilmi vardır ve bu araya bir çizgi çekmeyi, kelam tarihine gerçek anlamda bir ilim tarihi hüviyeti vermeyi gerektiriyor. Kelam tarihi kitaplarında, mezhepler tarihi kitaplarına benzer bir şekilde itikadî mezhepleri anlatmak, ilim tarihinin gayesi, konusu ve yöntemini göz ardı etmektir.

       Dolayısıyla kelam tarihi kitaplarında, bir kelam ekolünü kendi başına ele almak; onu kelam ilminin doğuşu, gelişimi ve geçirdiği değişimlerden bağımsız olarak anlatmak, bu ilmin amacı açısından yeterli değildir. Kelam ilmindeki tartışma konularının ortaya çıkış ve gelişimiyle ilgisini göstermeden; dahası tez, anti-tez ve sentez sürecini görmeden, bir kelam ekolünün görüşlerini sıralamak, kelam tarihi değildir.

       Bir ilmin tarihi, o ilmin çeşitli yönleriyle ayırt edici özelliklerini tespit etmeli, bu özelliklerin nasıl ortaya çıktığını açıklığa kavuşturmalıdır.

Kelam tarihi, bu açıdan özellikle, Ehl-i Hadis ve sonraları Selefiyye adını alan grubun itikadi meseleleri ele alış yöntemi ile kelamcıların yöntemi arasındaki farklılıklar üzerinde yoğunlaşarak kelam ilmini ayırt edici hususiyetleri ile ortaya koymalıdır. Bu bakımdan kelam tarihinin önemli konularından biri Ehl-i Hadis ile kelamcılar arasındaki farklılaşmalar ve Ehl-i Hadisin kelamcılara, kelamcıların Ehl-i Hadise yönelttiği tenkitler olmalıdır. Çünkü burada yalnızca Ehl-i Sünnet itikadi mezhepleri içinde yer alan Selefiyye ile Ehl-i Sünnet kelam ekolleri arasındaki itikadî görüş ayrılıkları değil, doğrudan kelam ilminin kendisine yönelik temel yaklaşım farklılıkları da açıklık kazanmaktadır.

       Bir ilim tarihi, o ilmin terminolojisi ve metodolojisi (yöntembilim) hakkında bilgi verdiği gibi, bunların nasıl oluştuğunu açıklığa kazandırmayı da hedeflemelidir. Bu açıdan günümüz kelam tarihi eserleri, çoğunlukla yetersiz görünmektedir.

İslam ilimleri tarihinde, fıkıh, hadis, tefsir gibi ilimler, tek bir seyir izlemiştir. Ancak itikad alanında iki ayrı ilmin seyri söz konusudur. Bunlardan biri, Mu’tezile’nin kurucusu olduğu kelam ilmi, diğeri ise Ehl-i Hadisin ortaya koyduğu akâid ilmi. Ehl-i Hadis, itikad alanında eserler yazmış, ancak kelama karşı çıkmıştır. Onlar, itikadı konu edinen ilme, tevhid ve sıfatlar ilmi, akâid ilmi gibi isimler vermişler; bu kitaplarda kelamcılara özgü nazar ve istidlal yöntemlerini; kelamcıların felsefe ve mantıktan yararlanan oluşturdukları kavramları ve terimleri kullanmaktan kaçınmışlardır. Meşşâî, felsefeyi savunan ibn Rüşd de kelamcıları tenkit ederken, selefiyyenin yöntemine yakın durmuştur.

       Dolayısıyla İslam ilimler tarihinde, itikad alanında iki ayrı ilim çıkmıştır denebilir. Çünkü, bunlar arasında gerek terminoloji gerekse metodoloji açısından farklılıklar vardır.

       Bir ilmin tarihi, o ilmi anlamda önemli bir işleve sahiptir. İlim tarihi, o ilmin senedi gibidir. Bunun yanında kelam tarihi, belli bir kelam mezhebinin doğru bir çizgide olduğu konusunda ikna edici veya aksine o mezhebi mahkum edici bir role de sahiptir. Bu da özellikle kelamî görüş ile kültürel ortam, içtimaî ve siyasi şartlar, toplumsal değişim ve tarihi olaylar arasında irtibat kurulduğunda oraya çıkar. Çünkü bir görüşü mahkum etmek için, ona yönelik menfi bir yargıyı doğrudan dile getirmek şart değildir. Onu yalnızca bazı tarihi olaylarla; sosyal, kültürel ve siyasî şartlarla belli bir şekilde irtibatlandırmak da onun hakkında istenen yargıları zihinlerde oluşturabilir. Bu nedenle de marksizmde belirginleştiği üzere, ideolojilerin belli bir tarih kurgusu vardır ve kurgu, tezin hizmetindedir. Çünkü kanıtların değerlendirilmesi ve yap-bozun parçalarının bir araya getirilmesi, kurgu yoluyla olmaktadır. Burada fikirler ile olaylar, kültürel ortam, toplumsal ve siyasi koşullar arasındaki irtibatın kurulmasının hem gerekli hem de riskli olduğu sonucu çıkmaktadır. Bundan hareketle kelam tarihi için bazı yöntemler belirleyebiliriz:

       - İlk olarak kelam tarihinde ortaya çıkan görüşler ve yorumlar ile zamanın şartları, fikrî ve içtimaî hareketler, siyasî olaylar arasında ilişkiler vardır.

       - Ama, bu ilişkiler asla tek düze değildir.

       Kelamcının belli bir görüşe tepkisi, onu bütünüyle reddetmek şeklinde olabileceği gibi dayandığı temelleri önemli ölçüde özümseyip belli noktalarda o fikri tenkit etmek şeklinde de olabilir.

       - Bu ilişkiler açıklığa kavuşturulsa bile tek başına bu açıklama, bir görüşün doğru ya da yanlış olduğunu temellendirmez. Kelam açısından, bir fikrin nasıl ortaya çıktığı onun doğru ya da yanlış olduğunu ispatlamaz; ispat aklî ve naklî delillerle olur. Bu nedenle kitapta, fırkalar ve görüşler hakkında dalâlet, küfr gibi yargı bildiren ifadelerin az kullanılması, tasvirî ve objektif olma iddiasından dolayı değildir. Fikrin doğruluğunun veya yanlışlığının tarihi geçmişiyle değil aklî ve naklî temelleriyle tespit edilmesi gerektiğindendir. Burada bid'at ehli olarak görülen grupların her görüşünün yanlış ve temelsiz olmadığını, onlarda da hakikat taneleri bulunduğuna işaret edilmelidir. Batıl olan, bir fırkanın tüm görüşleri değildir; batıl olan, batıllığı onların her görüşüne teşmil etmektir. Zaten ilim ehlinin farkı bu noktadadır.

       İlim, bir görüşü ait olduğu mezhebe göre değerlendirmeyi değil, bilakis mezhepleri ileri sürdüğü görüşlere göre değerlendirmeyi gerektirir. Dolayısıyla kelam kitaplarında reddedilen bir mezhebin tümüyle dalalette olduğunu gösterme çabası yerine hangi noktalarda farklılaştıklarını; ne gibi aşırı ve temelsiz görüşler ileri sürdüklerini göstermeye çalışmak doğru olacaktır. Yararlı olmak doğru olmak değildir. Ama doğru her zaman yararlı ve değerlidir. Hak ve hakikat üstündür; zayıf bilgilerle teyit edilmekten müstağnidir. Bu nedenle kitapta, sapkın görüşleri olduğu gibi resmetmek gerektiği düşünülmüştür. Usul olarak, ikna yerine delilin esas olduğu; her biri zannî bir dizi delil sıralamak yerine katî bir delil serdetmenin doğru olduğu göz önünde bulundurulmuştur.

       Bu alanda "AKİDEDEN KELAMA -KELAM TARİHİ-" adlı kitapta nesnel ve doğru bilgiler vermeye çalışmakla birlikte bu hususta bir iddia sahibi olmak yanlış olacaktır. Çünkü, tartışmalarla ilerleyen bin yılı aşkın bir süreci, üstelik genellemeler yapmak suretiyle özetlemeye çalışmak ve bunların değerlendirmesini yapmak, eksiklere, yanlışlara ve tahkik edilmemiş bilgilerin yönlendirmesine maruzdur. Aslında, bunun aksine sahip olduğumuz kaynaklar da tamamen izin vermemektedir. Konuların anlaşılır olması için fikirler arasındaki bağlantılar gösterilmeye çalışılmış; bilgilerin ayrı maddeler olarak değil, birinden diğerine ulaşılan fikirler olarak öğrenilmesi hedeflenmiştir.Ayrıca görüşler verilirken yer yer nasıl temellendirildiğine ilişkin örnekler de verilmiştir. Kelamda farklı görüşlerin ortaya çıkış ve gelişimi, belli bir konu örneğinde de gösterilmeye çalışılmıştır.

       Ayetlerin tefsirsiz yalın mealleriyle verilmesine çalışılmıştır. Bunun, halkı aydınlatmaya yönelik eserler dışında, ilmî çalışmalarda bir yöntem olarak benimsenmesini uygun görüyoruz. Çünkü tefsir ve te'vili araştırılan ayetin meallerine tefsirin idrac edilmemesi formal olarak daha doğru görünmektedir. Bu kitap ilahiyat lisans öğrencileri için kaleme alınmıştır. Bu nedenle de konuyla ilgili geniş malumat vermek yerine özet bilgilerle yetinilmiştir. Belli başlı kelamcılar konu edilmiş, onların kelam alanında ve günümüze ulaşan eserlerinden bazıları hakkında bilgi verilmiştir. Mezheplerin görüşleri, ortak noktalar ve ayrılıklar dikkate alınarak verilmiştir. Kelamcıların görüşleri özetlenirken de onların müstesip oldukları mezhebin akidesi doğrultusunda söylediklerinden çok farklı düşüncelerine değinilmeye özen gösterilmiştir. ileri sürdüğü görüşler, temel aldığı bilgi ve fikirlerle kelamın doğuşuna katkıda bulunan ilk isimler üzerinde daha çok bu noktayla ilgilidir. Ayrıca başlangıcından günümüze değin İslam dünyasında varlığını daima hissettiren selefiyye'ye gereken önem verilmeye çalışılmıştır. Selefiyye'nin mâturîdiyye-eş'ariyye çizgisinden akide ve yöntem olarak ayrılan yönleri özetlenmiştir.

 

 

 

 

bottom of page